10 Mart 2013

-Kökü Anadolu'da, dalları Arjantin'de

-Fransız sanatçı Monique Rozanes:
-''Osmanlı tarafından zulümden korumak için İspanya'dan gemilerle 
getirilen getirilen Yahudilerin torunuyum. Köklerim Anadolu'da''
-''Yıllarca farkında olmadan Anadolu desenleri çalışıp durmuşum. 
Kapalıçarşı'da kilimleri görünce şaşkınlıktan dona kaldım'' 
-''Aynı renkler, benzer desenler. Demek ki genlerimde gizliymiş tümü''
Buenos Aires - Özgür Çoban 
         
           Buenos Aires'te boş zamanlarımda yaptığım geziler müthiş deneyimler yaşamamı yardımcı oluyor. Bazen bir resim sergisi, bazen bir müze, sinema, tiyatro, sokak gezileri. Hepsi müthiş birer deneyim benim için. 
         Bir gün Sanat Koordinatörü Nazlı Kalaycı arayıp, ''Özgür, harika bir sanatçıyla tanıştım. Evi Anadolu kilimleriyle dolu. Tanışmak ister misin?'' diye sorunca başladı Fransız sanatçı Monique Rozanes ile arkadaşlığım. 
         Rozanes’in evine Nazlı ile gittik. İlginç Arjantin evlerinden biri daha! Bir apartmanın giriş katında ama kocaman bahçesi var. Daireye bir de asma kat yaptırmış Monique. Eve girer girmez, bir sanatçıya ait olduğunu hemen anlıyorsunuz. Onlarca yağlı boya resim, onlarca el emeği ürün her bir köşede yerini almış mağrur ama sessizce. 
Apartmanın giriş kapısında karşıladı Monique bizi. Sarıldığımızda anladım ki yıllarca sürecek bir dostluğun fitilini ateşledik. Hemen sıcacık bir sohbetin demli çay kıvamında koyu ama lezzetli başlangıcını yaptık. Sanki yıllardır tanıyormuşuz gibi. Tabii ki, benim ''idare eder'' durumdaki İspanyolcam ve Nazlı'nın tercümanlığı eşliğinde. 
         ''Anadolu’yu çok seviyorum, Kapadokya benim hayatım'' diye söze başlayınca Monique, gözlerim parladı. Benim gibi her yıl Ürgüp, Göreme, Avanos, Mustafapaşa, Uçhisar, şurası, burası derken Kapadokya'yı karış karış gezen biri için konuşacak çok şey olacaktı.
         Göreme'de çok sayıda resim yaptığını söyleyen Monique, yıllar geçmesine, çok ülkeler gezmesine rağmen Kapadokya'nın büyüsünden kurtulamadığını itiraf etti bana. Kim kurtulabilir ki böylesine güçlü bir büyüden? Kaldığım otellerin tüf duvarlarından yayılan küflü koku hala burnumda. Kış, yaz, bahar hep bambaşkadır Kapadokya. Mistik bir alem sarıp sarmalayıverir daha ilk ''Merhaba'' da. Sanki oranın dışında bir dünya yokmuş gibi. 
        ''Her yer kilim dolu, çok güzel'' deyince ben, ''Köklerim onlar benim'' cevabını verdi Monique. ''Nasıl yani?'' diye sorunca tekrar, ''Dedelerim Anadolulu'' dedi. Ben şaşkınlığı üzerimden atamadan anlatmaya devam etti. 
        ''Osmanlı tarafından zulümden korumak için İspanya'dan gemilerle getirilen getirilen Yahudilerin torunuyum. Köklerim Anadolu'da'' diyen Monique, şöyle devam etti:
''İspanya'dan kovulan atalarıma Osmanlı kucak açmış. Gemiler gönderip onları İstanbul'a aldırtmış. Bu unutulacak bir şey mi? Ben işte Anadolu'da yeniden kök salıp, yeşeren, büyüyen o insanları torunuyum.  Dedelerimin ikisi de 1900'lü yılların başında Anadolu'dan ayrılmışlar. Biri Mısır'a diğeri Fransa'ya. Sonra annemle babam Fransa'da tanışmış.''

         -''Kilimleri görünce anladım''


         Evlendikten sonra Türkiye'yi ziyaret ettiğini anlatan Monique, İstanbul'da günlerce gezdiklerini en ilginç ziyaretini ise Kapalıçarşı'ya yaptığını söyledi. Orada kilimleri ilk kez gördüğünü ve şaşkınlıktan donup kaldığını belirten Monique, ''Benim desenlerim, benim renklerim... Herşeyi biliyordum, tanıyordum.  Yıllarca farkında olmadan Anadolu desenleri çalışıp durmuşum. Kilimleri görünce anladım. Aynı renkler, benzer desenler. Demek ki genlerimde gizliymiş tümü'' dedi.  
        Monique, kendisi gibi sanatçı olan eşiyle birlikte, ''genç sanatçılara destek amaçlı'' bir de vakıf kurmuş. ''Fundacion Torres Agüero-Rozanes'' adındaki vakıf, kendisine başvuran hiçbir sanatçıyı geri çevirmiyor.
        Türkiye'de de sergilere katılmak istediğini vurgulayan Monique, ''Vakfımızın kapıları genç Türk sanatçılara da açık. Benim istediğim birleştirmek. Sanat bu değil mi? Sanatın rengi, ırkı, dili, dini var mı? Sanat kucaklayıcı olmalı'' diye konuştu.  
        Monique'in konuşmasını dikkatlice dinleyen Nazlı Kalaycı da, ''Evet, sanat birleştirici olmalı. Sanatın dünyada kanayan tüm yaraları sarabileceğine inanıyorum'' dedi.  Nazlı Kalaycı, işini çok iyi yapan bir sanat koordinatörü. Arjantin’dek sanat dünyasını kılcal damarlarına kadar sirayet etmiş biri. Doğduğu ve doyduğu ülkeler arasında sanat köprüsü kurmak istiyor. Kalaycı, ''Sanat daha da yakınlaştırır. Kalpleri temizler. Sadece insan olduğumuzu, rengimizin, dilimizin, dinimizin önemli olmadığını öğretir'' diyor. 
Ben de tüm kalbimle katılıyorum bu sözlere. Türkiye'de doğmuş iki insanı, beni ve Nazlı Kalaycı'yı sanat buluşturmadı mı Arjantin'de? O sanat şimdi bana kökleri Anadolu'da, dalları ve yaprakları Arjantin'de bir sürü dost kazandırıyor. 
         --/--
Mesaj Gönder
Esc tuşu kapatır
© 2014 551. Vekil Tüm Hakları Saklıdır