-İlk santral 110 yıl önce
-Türkiye’de elektrik santrali 110 yıllık
-İlk elektrik santrali 15 Eylül 1902 tarihinde Tarsus’ta kuruldu
-Bu santral, su değirmeni milinden transmisyonla çevrilen
2 kW'lık bir dinamodan kasabaya elektrik veriyordu
-Nisan 2012'de Türkiye’deki elektrik santrallerinin
toplam kurulu gücü 53.942,6 MW’a ulaşmış durumda
toplam kurulu gücü 53.942,6 MW’a ulaşmış durumda
-Bunun yüzde 60’ını oluşturan termik santrallerin
kaynak bakımından (yüzde 60’ı aşan oranda) dışı
bağımlı olması temel sorun
kaynak bakımından (yüzde 60’ı aşan oranda) dışı
bağımlı olması temel sorun
Türkiye’deki ilk
elektrik santralinin kuruluşundan bu yana 110 yıl geçti.
Türkiye’deki ilk
elektrik santrali Tarsus’ta, bir su değirmeni milinden transmisyonla çevrilen 2
kW’lık bir sistemdi. Bu sistemden Tarsus’a elektrik veriliyordu. Sistemin
kurucusu ise belediyenin teknik işlerine bakan bir Avusturyalı idi.
Türkiye’deki
elektriğin tarihi konusunda yapılan araştırma yok denecek kadar azdır. Bu
konudaki en kapsamlı çalışma Naziye Özdemir’in ‘’Türkiye’de Elektriğin Tarihsel
Gelişimi 1900-1930’’ (EMO Yayınları, Ankara 2011) adlı yapıtıdır. Kitapta konuya
ilişkin şu bilgiler yer almaktadır:
‘’Avrupa ve
Amerika Birleşik Devletleri odaklı elektrik devriminin Osmanlı topraklarına
gelişi 20.yüzyılın başını bulmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun ilk elektrik
santrali 1902 yılında Tarsus Belediyesi tarafından kurulan küçük bir su
santralidir. 1900’lü yıllarda İzmir (1905), Selanik (1905), Şam (1907), Beyrut (1908)
gibi şehirlerin, kurulan küçük çaplı santrallerle, aynı dönemde başkent İstanbul’da
da bazı mekânların düşük kapasiteli küçük jeneratörler yoluyla elektrikle
aydınlatıldığı bilinmektedir.
Türkiye’de ilk
defa 15.09.1902 tarihinde Tarsus kasabasında bir su değirmeni milinden
transmisyonla çevrilen 2 kW’lık bir dinamodan kasabaya elektrik verilmiştir.
Tarsus’ta elektrik tesisi yapma fikrinin sahibi, Tarsusluların Torfil diye
adlandırdığı belediyenin teknik işleriyle ilgilenen Avusturyalı Dörfler’dir. Dörfler,
ilk müracaatı zamanın Belediye Reisi Fahri Sungur Bey’e yapmış ancak döneminde
elektrik, telefon, uçak gibi teknolojik gelişmelere; anonim şirket, ticaret
borsası gibi kapitalist gelişme potansiyellerine kuşkuyla ve kuruntuyla bakan Padişah II.
Abdülhamit bu gibi teşebbüsleri desteklemediği ve yıldız suikastından sonra dinamite
benzettiği dinamodan kuşkulandığından saraydan ancak hatırı sayılır
Karamüftüzade Hulusi Paşanın nüfuzu ile gerekli izin alınmıştır.
Tarsus’a 1800
metre uzaklıktaki Bentbaşı mevkiinde bulunan Berdan Nehri üzerinde su değirmeni
milinin transmisyon kayışıyla çevrilerek 2 kW’lık bir dinamo ile oluşturulan
santral daha sonra hidroelektrik santraline dönüştürülerek gücü 60 kW’a
çıkartılmıştır. Bentlerin altında Fahri Sungur Bey’den sonra Belediye
Reisi olan Müftüzade Sadık Paşa’ya ait un değirmenleri vardı. Dörfler Bey,
Sadık Paşa’yla da görüşerek elektrik santralının yapılması ile un fabrikasına
daha fazla ve düzgün su sağlanabileceği düşüncesini kabul ettirmiş ve santral
Bentbaşı’nda suyu ikiye ayırarak tesis edilmiştir. Başlangıçta yalnız sokaklar
ile Belediye Reisi Sadık Paşa ve Sorgu Yargıcı Yakup Efendi’nin evi elektrikle
aydınlatılabilmiştir. Elektriğe yabancı olunduğundan tesisat sırasında “Elektrik
tellerinin altından geçerseniz ölürsünüz” propagandası yapılmıştı.
I. Dünya Savaşı
sırasında gaz sıkıntısı baş gösterince herkes evine elektrik almaya çalışmış,
ancak mümkün olan verilebilmiştir. Savaş sırasında askeri müesseseler Tarsus’ta
yerleşmiş ve elektrik istemişler, tesis yetmeyince de harp sonuna kadar
kullanılan Avenye Bendi üzerine bir tesis daha yapılmıştır.
1918 yılında Fransızlar,
Tarsus’u işgal ettiğinde şehrin elektriğe ilgisinden yararlanıp kazanç sağlamak
amacıyla evlerden lamba başına ücret almaya başlamışlardır. 27 Aralık 1921’de
Tarsus ve 5 Ocak 1922’de Çukurova işgalden kurtulunca türbin ufak tefek
tamirden sonra işler hale gelmiş ve bir jeneratör getirilmiş, bir adet trafo
konularak diğer tesis sökülmüştür. 110 voltluk alçak gerilimle, 200 kadar abone
ile 150 sokak lambası aydınlatılmış, akşamdan sabaha kadar çalışan ve şehre
yetmeyen ünite 1940’a kadar bu şekilde devam etmiştir.’’
-İstanbul’daki ilk dönemler
Osmanlı Devleti’nin
başkenti İstanbul’da elektrik üretimi ise yabancı şirketlere tanınan
imtiyazlarla başladı. Naziye Özdemir’in
kitabında İstanbul’da elektrik üretimi yapan şirketlerle ilgili şu bilgiler yer alıyor:
‘’ Ganz Anonim
Şirketi
İstanbul’un
Avrupa yakasındaki iki ana bölgeyi (surlar içinde kalan, eski İstanbul denilen
bölge ile Pera-Galata bölgesi) iki şirket, Asya yakasını (Üsküdar bölgesi) ise
üçüncü bir şirket imtiyaza dayalı olarak kendi bölgelerindeki kamusal aydınlatma
ve özel aydınlatma tekeline sahipti. Gün geçtikçe gaz ile aydınlanmanın
ihtiyaçlara cevap veremediği görülmeye başlayınca büyük çaplı bir elektrik
üretiminin ve dağıtımının avantajları göz ardı edilemez hale gelmişti. 1910
yılında ihtiyaca cevap veremediği gerekçesiyle, Pera bölgesini aydınlatan
Dolmabahçe Gazhanesi’nin işletme imtiyazını elinde bulunduran şirketin anlaşmasına
son verilmişti.
1910 yılında
yabancı şirketlere verilen imtiyazları düzenleyen yeni yasanın çıkartılmasının
ardından, hükümet İstanbul’a elektrik sağlamak üzere bir şartname hazırlamış ve
gerekli tesislerin kurulması için bu şartname doğrultusunda uluslar arası bir
ihale açmıştı. Şartname, konu ile ilgili ayrıntılı maddeleri ve yapılacak
işlemleri içermekteydi. Toplam sekiz şirketin katıldığı bu ihale, 1 Kasım
1910’da sonuçlanmış, ihaleyi İstanbul’a elektrik sağlamak için
gerekli imtiyazı elde eden, merkezi Budapeşte’de bulunan Ganz isimli bir
Avusturya Macaristan şirketi kazanmıştı. Şartname, Osmanlı Hükümeti adına
Ticaret ve Nafia Bakanı Hallaçyan Efendi ile Ganz Anonim Şirketi adına Mösyö
Kornel de Tolnay ve Loepold Stark tarafından imzalanmıştır.
Ganz Şirketi
İstanbul’daki merkezini, Tünel’de yer alan Metro Han 453-455 numarada kurmuştu.
Elektrikli tramvay üreticisi olarak bilinen Budapeşte’deki Ganz Anonim Elektrik
İşleri Şirketi (Ganz vallalatok) aynı zamanda üç fazlı alternatif akımının
elektrikli raylı sistemlerde kullanılmasında çığır açan çalışmalar yapmıştır.
Şirkete ismini veren kurucusu Abraham Ganz, İsviçre doğumlu Macar bir makine
mühendisidir. Abraham Ganz, 1844’te demir işletmesini Buda şehrinde açmış ve
şirketi Ganz’ın patentlerini kullanarak çeşitli teknik makine parçaları
üretmiştir. 1869’da Ganz, Avusturya Macaristan İmparatorluğu’nun en önde gelen
şirketlerinden birisi olmuştur.
-Silahtarağa
Termik Elektrik Santralı
İstanbul’da
elektrik imtiyazı ihalesinde ihaleyi kazanan Ganz Şirketi 1911 yılında “Banque
Generale de Credit Hongrois”, “La Banque Bruxelles” ve bir Belçika şirketi olan
“Sofına Holdıng” ile güçlerini birleştirerek “Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi”ni
kurmuştur.
Silahtarağa
Elektrik Santralının Osmanlı’nın hem ilk kent ölçekli elektrik santrali hem de
kömürle çalışan ilk termik santrali olup enerjide yap-işlet-devret modeli
uygulanan ilk santral olduğunu söyleyebiliriz.
1910 yılında açılan ihale
sonucunda 1911 yılında Haliç’te kurulmaya başlanan santral, üç türbin jeneratör
grubu, altı buhar kazanı ve ilgili tesislerden oluşmaktaydı. Her biri 22
Osmanlı Lirası değerinde 24.000 hisseden ibaret olmak üzere 528.000 lira
sermaye ile kurulan “Osmanlı Anonim Elektrik Şirketi”, Silahtarağa’da Kağıthane
ve Alibeyköy dereleri ağzında 118.000 m²’lik bir alanda inşa edilecek ve
elektrik donanımını 1913 Haziranında tamamlayacaktı.
1912’de çıkan
Balkan Savaşı'nda at ihtiyacı artınca, Harbiye Nezareti, Dersaadet Tramvay
Şirketi’ne başvurarak orduda kullanılmak üzere 30 bin altın karşılığında şirket
tramvaylarında kullanılan tüm atları satın almıştır. İstanbul, iki yıl atlı tramvaydan
mahrum kalmış bu sırada tekrar kupa, koçu gibi arabalar halk arasında kullanılır
olmuştu. Dünya Savaşı arifesinde bu durum elektrikli tramvay ihtiyacının ne
kadar gerekli olduğunu göstermiştir.
Fabrika, 28 Eylül
1913 tarihinde İstanbul’daki sel felaketi nedeniyle önemli ölçüde hasar
gördüğünden tesisatını 1914 senesi Şubatında tamamlayabilmiş ve 11 Şubat 1914
günü İstanbul tramvaylarına, 14 Şubat 1914 günü de şebekelere, hususi tesisata
ve bütün özel kuruluşlara cereyan verebilmiştir. Her biri 5.000 kW’lık 3 turbo
jeneratör grubu ile saatte 12.000-13.000 kg. buhar verecek altı kazanla
donatılmış olan Silahtarağa Elektrik Santralı, işletmeye alındıktan bir yıl
sonra 1914’te “SOFINA” (Societe Financiere de Transports et d’Enterprises Industrielles a
Bruxelles) şirketine devredilmiştir.
Silahtarağa’daki
üretim ilk ticari amaçlı üretim olmuş ve tramvay, o zamanki adıyla “atsız
araba” işletmek için elektrik enerjisi kullanılmıştır. Bu, aynı zamanda imtiyaz
şirketlerinin de başlangıcı olmuş ve bunu 1914’te İstanbul’un genel elektriklendirilmesi
ve İzmir’de tramvay işletmeciliği takip etmiştir.
Atlı tramvay
döneminden beri çalışmış olan hat, elektrikli tramvayın İstanbul’a gelmesi ile
tamamen kaldırılmış ve bütün hatlar çift olarak döşenmeye başlamış, Yeni Galata
köprüsüne de hat döşenmiştir. Atlı tramvaylar
yerine elektrikli tramvayların tercih edilmesiyle az zamanda daha uzak
mesafelere gidilmiş, böylece yeni
yerleşim alanları oluşmuştur.
I. Dünya Savaşı öncesinde, devletin ihtiyacı olan
kömürün bir bölümü
İngiltere’den
ithal edilmekteydi. Donanmaya bağlı savaş gemileri, Şirket-i Hayriyye ve
İdare-i Mahsusaya ait yolcu ve yük gemileri, buhar makinesi ile çalışan askeri
ve özel fabrikalar, demiryolları ve Silahtarağa Elektrik Santralının taşkömürü
gereksiniminin önemli bir bölümü Zonguldak’tan sağlanmaktaydı.
Savaş zamanında
Zonguldak’tan İstanbul’a kömür taşıyan çok sayıda gemi batırıldığından başkent
İstanbul ve donanmanın tüm ihtiyacı olan kömüre ulaşılamaz olmuş, savaş
nedeniyle; denizyolu ve demiryolundan ithal kömür sağlanamaz hale gelmesinin
yanı sıra buhar kömürüne olan gereksinim artmış, buna karşılık üretim giderek
düşmüştür.
Abdülhamit
elektrikten çok korktuğu için döneminde sadece İstanbul’da birkaç otel, kendi
sarayı ve Çubuklu’daki Hidiv Sarayı elektriklenmiştir. Meşrutiyet döneminde
sadece İstanbul’un elektriklenmesi sağlanmış, 1914’te İstanbul’da “İstanbul
Elektrik Şirketi” faaliyete geçmiş ancak Dünya Savaşı kömür yokluğu yarattığı
için savaş dönemince elektriksiz kalınmıştır. 17 Haziran 1923 tarihinde şirketin
adı “Türk Anonim Elektrik Şirketi” olarak değiştirilmiştir.
Fabrika gücünün
zaman içerisinde elektrik ihtiyacına göre artırılması gereken birimlerinin
artırılmaması, 1930’lu yıllarda verilen yeni makine gruplarının temininde
Sofına’nın borçlarını ödeyemez duruma gelmesi, dış borçlarının artması, mevcut
tesisatında yenilikler yapamaması ve şartnamedeki sözünü tutamaması, gümrük
işleri ile ilgili kaçakçılık davasının yaratmış olduğu sıkıntı sebebiyle şirket
31 Aralık 1937 tarihinde bütün mal ve tesisatıyla bütün hukuk, borçlarıyla
tamamen ve 11.500 lira bedel karşılığında ve % 5 faizle, 20 senede ödenmek
suretiyle hükümet tarafından satın alınmıştır.
Şirketin
millileştirilmesi sözleşmesini hükümet adına Nafıa Vekili ve Afyon Karahisar
Mebusu Ali Çetinkaya ile İstanbul’da Türk Anonim Elektrik Şirketi adına Mühendis
M. Hanri Spesial imzalamıştır. Buna göre, şirket; hükümetle şimdiye kadar imzalamış olduğu
bütün imtiyaz sözleşme, şartname ve ekleri ile anlaşmalardan doğan veya hükümet
tarafından her ne suretle olursa olsun Şirkete verilmiş olan aslî ve ferî bütün
imtiyaz hakları ile menfaatlerini; İstanbul’un gerek Avrupa ve gerek Anadolu yakalarında ve Adalarda
Şirketin mülkiyet ve tasarrufu altında bulunan bütün elektrik tesisatını; bütün
aksamını… ve yeraltı ve yerüstü iletim ve dağıtım şebekelerini; her türlü
tesisat, ekleri ve teferruatı dahil olmak üzere Silâhtarağa’daki merkez
fabrikasını; depo ve mağazalar ile bunlarda bulunan kömür, yağ, eski ve yeni
her türlü elektrik alâ, edevat ve malzemesini her çeşit makine ve muayene
cihazlarını ve yedek aksamı; nakil vasıtalarını; bütün arsalarla binalarını;
Şirkete ait bütün mobilya, mefruşat ve demirbaş eşyasını ve kırtasiyesini…
şirketin Türkiye’de mevcut menkul ve gayrimenkul bütün mal, hak ve
menfaatlerini… 1 Kanunisani 1938 tarihinden itibaren hükümete devretmiştir.
Satın alınan
İstanbul Elektrik Şirketi tesisatının idare ve işletilmesi için “İstanbul Elektrik
İşleri Umum Müdürlüğü” adıyla Nafia Vekâletine bağlı bir idare kurulmuştur.
İdarenin görevleri arasında İstanbul’un Rumeli, Anadolu yakaları ile civarında
ve adalarda elektrik dağıtımı yapmak üzere elektrik tesisatı kurmak ve işletmek
üzere ticari usullere göre işlem yapmak yer almaktaydı.
Şirketin kuruluş
yeri konusunda karar verilen Haliç’in sakin, geniş ve derin bir su alanına
sahip korunaklı bir liman olması, su ulaşımı ve ticaretine olanak sağlaması,
boğazlara açık olması, hammadde olarak kullanılacak olan kömürün deniz ve
karayolu ile ulaşım kolaylığı sağlaması, elektrik santralında çeşitli aşamalarda
kullanılacak olan suyun dereden temin edilebilecek olması, şehir merkezine
yakın olması, elektrik dağıtım şebekelerinin kurulması ve şehre iletilmesi
açısından uygun konumda olması sebebiyle Silahtarağa semti tercih edilmiştir.
18. Yüzyıl İstanbul tekkelerini gösteren listelere göre, III.Selim’in silahtarı
olan ve Alibeyköy’deki Şazeli Tekkesi’ni kuran Silahtar Abdullah Ağa’dan adını
alan semtte kurulan Termik Santralı, kurulduğu 1914 yılından 1952 yılına kadar
İstanbul’un gün geçtikçe artan elektrik ihtiyacını tek başına karşılamıştır. Şirket, 1953
yılına kadar İstanbul şehrini tek başına beslemiş, bu tarihten sonra, önce
Çatalağzı Santralından ve daha sonra Kuzeybatı Anadolu santrallerinden alınan
cereyanla zaman zaman paralel harici ve sonraları paralel olarak müştereken
şehri beslemeye devam etmiştir.
İşletme, Ekim 1970 tarihinde TEK’e devredilmiştir.
1983 yılında ekonomik ömrünü tamamlayarak faaliyetine son vermiştir.’’
-Türkiye’de
bugünkü durum
Türkiye’de
bugünkü duruma bakıldığında 110 yıldaki teknolojik değişimi de görmek
mümkünd. Türkiye'de, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kıt kaynaklarıyla başlayan süreç bugün dünya ölçeğinde
bir ekonomik yapıya ulaşmıştır.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre Nisan 2012 itibariyle Türkiye’nin
elektrik enerjisi kurulu gücü 53.942,6 MW'tır. Bu kurulu gücün
34.223,2 MW’ı termik, 17.699,5 MW’ı hidrolik, 2.019,9 MW’ı jeotermal-rüzgar
santrallerinden oluşmaktadır. Bu kurulu gücün toplam elektrik üretimi ise Nisan 2012 itibariyle 80.185,9 GWh olarak gerçekleşti.
2011 yılındaki elektrik
enerjisi toplam kurulu gücü ise toplam 52.911,1 MW idi. Bunun 33.931,1 MW’ı
termik, 17.137,1 MW’ı hidrolik ve 1.842,9 MW’ıise jeotermal-rüzgar santralinden
sağlanmaktaydı. 2011 yılındaki elektrik üretimi 229.395,1 GWh düzeyine ulaştı.
Tüketim ise 230.306,3 GWh olarak gerçekleşti. (Bakanlık verilerine göre 2011’deki
elektrik ithalatı 4.555,8 GWh, ihracatı ise 3.644,6 GW oldu.
Türkiye’deki
yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimi konusundaki süreç de
devam etmektedir. Rüzgar, biyogazın ardından güneş enerjisine dayalı elektrik
üretiminde ise lisans süreci Haziran 2013'ten itibaren başlayacaktır.
-Dışa bağımlılık
Türkiye’deki
elektrik üretimindeki temel sorunlardan biri dışı bağımlılık olarak gözükmektedir.
Toplam kurulu
gücün yüzde 60’ını oluşturan termik santraller ithal edilen doğalgaz ve linyitle çalışmaktadır. Bu da elektrik üretiminde dış kaynaklara bağımlı bir durum
yaratmaktadır. Termik santrallerin dış kaynağa bağımlılığı yüzde 60’ı
geçmektedir.
Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre, 2012
Nisan sonu itibariyle, termik santrallerin kurulu gücü (MW) içindeki yakıt
türleri ve oranları şöyle:
Yakıt türü __ Yüzde__
Doğalgaz 47,181
Linyit 23,784
Çok yakıtlı 12,371
İithal kömür 11,735
Fuel-oil 3,495
Taşkömürü 0,979
Diğer 0,47
----/----
Kaynaklar:
-Türkiye’de
Elektriğin Tarihsel Gelişimi 1900-1938 (Naziye Özdemir, Elektrik Mühendisleri Odası yayınları, Ankara-2011)
-Türkiye’de ve
Dünyada Enerji Görünümü (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı)