İlk ziyaretten son yıla: ABD-Türkiye
-Görevinde sona yaklaşan Obama'nın ilk ziyareti Türkiye'ye idi-6 Nisan 2009'da TBMM'de konuşan Obama, ''önemli mesajlar''
vermek için bu ziyareti yaptığını söylüyordu
-Ertesi günkü gazete manşetlerinde, Obama'nın ''Türkiye ve dünyaya
önemli mesajlar verildiği'' yer alıyor ve işbirliği madelleri tartışılıyordu
-Sonraki süreçte iki ülke arasındaki ilişkiler istenilen düzeyde olmadı
-CAP Türkiye uzmanları Werz ve Hoffman, Türkiye-ABD ilişkilerinde
yaşanan süreci ''Bir adım ileri, üç adım geri'' olarak niteliyordu
Barack Obama, 4 Kasım 2008’de ABD’nin 44. Başkanı seçildi, aynı zamanda ülkenin ilk siyahi başkanıydı. Görevi 20 Ocak 2009’ta devralan Obama, geleneksel olarak ilk Kanada’yı ziyaret etti. Obama, görevi devraldıktan yaklaşık üç ay sonra ABD Başkanı sıfatıyla ilk kez farklı bir kıtaya gidiyordu. G20 (Londra), NATO zirvelerine katılan (Strasburg ve Kehl) Obama'nın bir başka buluşma noktası da AB zirvesi (Prag) olacaktı. Obama, ardından ilk resmi ülke ziyareti için Türkiye’ye geçiyordu. Bu ziyaret, kendi ifadesiyle ‘’bir mesaj vermek için’’ yapılıyordu ve bu mesajlar TBMM’de yaptığı konuşmasında yer alacaktı. Mesajın nasıl algılandığını 7 Nisan 2009 tarihli gazete manşetlerinde görmek mümkündü.
-Ziyaret öncesi
Obama'nın Türkiye ziyareti, aslında günler önce başlayan bir ''halkla ilişkiler kampanyası'' ile önemli bir gündem maddesi haline gelmişti. Sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın gözü bu ziyaret ve verilecek mesajlardaydı.
Medya Takip Merkezi’nin (MTM) o döneme ilişkin raporlarına yansıdığı gibi, ziyaretten haftalar önce başlayan hazırlıklar ve günden güne artan kamuoyu ilgisi, Obama’nın Türkiye’ye adımını atmasıyla zirveye ulaştı. Obama, Türkiye'de, 1-7 Nisan günleri arasındaki gazete, dergi ve haber sitelerinde toplam 12 bin 534 haber ve yazıya konu oluyordu. Bunların yüzde 20’si köşe yazılarıydı ve 367 yazarın toplam 598 köşe yazısı Obama'dan söz ediyordu.
O tarihte Türkiye’de en çok haber ve köşe yazılarına konu olan isim dönemin başbakanı Erdoğan'dı. Bu konuda Erdoğan’ı bile geçen Obama, pek çok televizyon kanalında canlı yayında ve gazetelerin manşetlerinde buluyordu. Obama, aynı süre içerisinde 9 bin 825 habere konu olan Erdoğan’dan yüzde 27,6 oranında daha fazla ilgi görüyordu.
-TBMM konuşması
TBMM Genel Kurulu, daha önce alınan karar uyarınca, normal çalışma günlerinin dışında 6 Nisan 2009 Pazartesi günü saat 15.00’de toplandı. Bu, 2009 Nisan ayındaki olağan çalışma günleri (Salı, Çarşamba, Perşembe) dışında yapılan tek genel kurul toplantısıydı. Aslında Obama’nın Genel Kurul’da konuşmasına yönelik bir saatlik oturum niteliğindeydi. Bu bile tek başına Türkiye’nin ziyarete verdiği önemin göstergesi niteliğindeydi.
Obama’nın saat 15.30'da TBMM Genel Kurulu’na gelişi ve yaptığı 25 dakikalık konuşma tutanaklarında şöyle yer aldı:
‘’Dönem: 23 - Yasama Yılı: 3 - TBMM Tutanak Dergisi Cilt : 43
72'nci Birleşim, 6 Nisan 2009 Pazartesi
Birinci Oturum, Açılma Saati: 15.00
Başkan: Başkanvekili Eyyüp Cenap Gülpınar
Kâtip Üyeler: Yaşar Tüzün (Bilecik), Fatoş Gürkan (Adana)
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72'nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Barack Hussein Obama, Genel Kurulun 31 Mart 2009 tarihli 69'uncu Birleşiminde alınan karar gereğince biraz sonra bir konuşma yapacaklardır. Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
…..
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, şu anda Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül Genel Kurul salonumuzu teşrif etmişlerdir. Cumhurbaşkanlığı locasındaki yerlerini almışlardır. Kendilerine Yüce Meclisimiz adına "Hoş geldiniz." diyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)
….
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Barack Hussein Obama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın refakatinde şu anda Meclisimizi teşrif etmişlerdir. (Ayakta alkışlar) Kendilerine, yüce Meclisimiz adına "Hoş geldiniz." diyorum. Konuşmalarını yapmak üzere Sayın Barack Hussein Obama'yı kürsüye davet ediyorum. Buyurun Sayın Başkan. (Alkışlar)
IV.- SÖYLEVLER
1.- Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama'nın, Genel Kurula hitaben konuşması (video)
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BAŞKANI BARACK HUSSEIN OBAMA -Sayın Başkan, Sayın Başkan Yardımcısı, sayın üyeler; bugün bu Mecliste konuştuğum için onur duyuyorum ve ülkelerimiz arasındaki dostluğu ve müttefikliği devam ettirmeyi amaçlıyorum.
Bu, Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı sıfatıyla yaptığım ilk ülke ziyareti. Daha önce G20 zirvesine Londra'ya, NATO zirvesine Strazburg'a, Kehl'e ve Prag'daki Avrupa Birliği zirvesine gittim. Bana, ziyaretimi Ankara'ya ve İstanbul'a devam ettirmeyi bir mesaj vermek için yapıp yapmadığımı soranlar oldu. Buna cevabım çok kolay: "Evet." Evet. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nin önemli bir müttefikidir. Türkiye, Avrupa'nın önemli bir parçasıdır ve Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri birlikte çalışmalı, birlikte çalışarak zamanımızın güçlüklerini çözümlemelidirler.
Bu sabah, gerçekten, Atatürk'ün, sizin ülkenizin kurucusunun mezarını ziyaret ettim. Hakikaten de bu ziyaretten, kendisi adına inşa edilmiş olan bu anıttan çok etkilendim çünkü kendisi tarihin şeklini değiştiren bir liderdir. Ama Atatürk'ün yaşamına ait en büyük anıt hiçbir şekilde taştan ya da mermerden inşa edilemez, kendisinin bırakmış olduğu en büyük miras Türkiye'nin canlı laik demokrasisidir ve bu Meclis de bunun devamını sağlamaktadır bugün. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Tabii ki bu günlere kolay ulaşılmadı. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Türkiye rahatlıkla yabancı güçlere teslim olabilirdi, kendi sınırında hak edenlere teslim olabilirdi, bunun yanı sıra bir imparatorluğu devam ettirmeyi de tercih edebilirdi ama Türkiye farklı bir gelecek benimsedi, kendisini yabancı kontrolden uzaklaştırdı, bir cumhuriyet kurdu ve bu cumhuriyet hem Amerika Birleşik Devletleri'nin hem de diğer dünya ülkelerinin saygısını kazandı. Tabii ki bu öykünün ardında basit bir gerçek var: Türkiye'nin demokrasisi, sizin kendi başarınız. Bu, size hiçbir şekilde bir dış güç tarafından diretilmedi ya da hiçbir şekilde çaba ya da özveri gösterilmeden elde edilmedi; Türkiye hem geçmişinin başarılarından güç aldı hem de her nesil Türklerin çabalarıyla güçlendi ve ileriye doğru yol aldı.
Benim ülkemin demokrasisinin de kendi öyküsü var tabii ki. Amerika Birleşik Devletleri'ne Amerikan devrimi sırasında Başkanlık eden ve sonra da ülkemizin ilk Başkanı olan kişi bildiğiniz gibi George Washington'dur. Ankara'daki gibi biz de kurucumuza büyük bir anıt yaptık, bu büyük bir dikili taş ve Başkent'imizin merkezinde durarak üzerinde Washington'un adını bulunduruyor. Washington Anıtı, Beyaz Saray'ın penceresinden her gün gördüğüm bir anıt. Bunu yapmak, inşa etmek on yıllar aldı. Çok sık gecikmeler yaşandı. Zaman içerisinde bu sürece katkı gösterenler oldu ve hakikaten bugün de bu anıtın durması, bu kişilerin katkıları sırasında oldu. Bizim yardımımıza koşanlar arasında dünya genelinden dostlar oldu. Herkes Washington'a ve onun kurduğu ülkeye saygılarını göstermek için bu çabayı gösterdiler. Bunlardan bir tanesi de İstanbul'dan geldi. Osmanlı Sultanı Abdülmecid, bize bir mermer plaka gönderdi bu anıtın inşasına yardımcı olmak için. Burada basit cümlelerle başlayan bir şiir yazılıydı: "Arkadaşlığımızı, dostluğumuzu, ülkelerimiz arasındaki dostluğu güçlendirmek için." yazıyordu. O günler, yazıldığından bu yana mermer üzerine, yüz elli yıl geçti. Ülkelerimiz pek çok anlamda farklılaştı ama dostluğumuz daha da güçlendi ve müttefikliğimiz devam ediyor. Bu dostluk, İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasındaki günlerden başladı. Başkan Truman, bu anlamda, Türkiye'nin egemenliğini ve özgürlüğünü koruma anlamında taahhütte bulundu, NATO da Türkiye'nin girdiği önemli gruplardan biri oldu. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri, Kore'den Kosova'ya, Kosova'dan Kabil'e bir arada savaştılar. Soğuk savaş dönemine birlikte karşı geldiler. Ayrıca ülkelerimiz arasındaki ticaret, iş birliği, bilim ve araştırma alanındaki çalışmalar da ilerledi. Halklarımız arasındaki bağlar da derinleşti. Giderek daha fazla Türk kökenli Amerikalı Amerika'da yaşıyor ve başarılar kazanıyor ve bir basketbolsever olarak ben de Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur'un başarılarını keyifle seyrediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, her zaman, her konuda aynı fikirde olmamışlardır, bu zaten beklenemez, hiçbir ulus arasında da görülmemiştir ama pek çok zorlukları son altmış yıl içerisinde birlikte ele aldık ve müttefikliğimizin gücü nedeniyle hem Amerika hem de Türkiye daha güçlendi, dünya da daha güvenli bir yer oldu. Artık iki demokrasimizin önünde daha önceden görülmemiş birtakım güçlükler var. Bunlar içerisinde sınır tanımayan ekonomik krizler var. Aşırı uçlar kadınları, çocukları hiç acımadan öldürüyor. Enerji arzının önünde güçlükler var. İklim değişikliği sorunları var. Dünyanın en öldürücü silahlarının artması ve beraberinde süregiden çatışmalar var. Bu bahsedilenler, bizim daha yeni yaşamaya başladığımız yüzyılımızın önemli sorunları ve bunlara nasıl cevap vereceğimiz, geleceğin özgürlükle mi korkuyla mı, yoksullukla mı refahla mı şekilleneceğini belirleyecek. Güçle mi yoksa adil ve devam eden, süregelen bir barışla mı?
Şu kadarından emin olduğumu söyleyebilirim: Hiçbir ulus bahsettiğim zorluklara tek başına karşı gelemez. Bu kapsamda, bunun başarılabilmesi için tüm ulusların birlikte çalışması gerekiyor. O nedenle, birbirimizi dinlemeli ve ortak hedeflere yönelik çalışmalıyız. İşte bu nedenle, müşterek menfaatlerimiz üzerinde çalışmalıyız ve farklılıklarımızın ötesine geçebilmeliyiz. Bizler bunu yaptığımızda, bir arada çalıştığımızda daha da güçleniriz ve ben bu ziyaret boyunca Avrupa'da da bu mesajı beraberimde getirdim. Bu mesajı, Cumhurbaşkanınızla konuşma fırsatını yakaladığımda da dile getirdim, Başbakanınızla da konuştum. Amerika Birleşik Devletleri'nin ileriye giden yaklaşımı bu olacak. Zaten, Amerika ve Türkiye, bu kapsamda, G20'de, görülmemiş ekonomik krize verdikleri görülmemiş cevapta birlikte çalışıyorlar. Birlikte çalışarak dünyanın en güçlü ekonomilerinin eş güdümlü olarak çalışmalarını istiyoruz ve bu sayede nakit akışının hızlanmasını istiyoruz. Koruyuculuğun önüne geçerek gelişmekte olan ülkelere el uzatmak istiyoruz ve bu krizden en fazla etkilenen uluslara yardımcı olmak istiyoruz. Düzenleyici sistemlerin yerinde olmasını istiyoruz, ki dünya bir daha böyle bir kriz deneyimlemesin. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, bu kapsamda, dünya refahı için, halklarımızın refahı için pek çok birlikte çalışma alanları bulabilir. Cumhurbaşkanıyla birlikte sabahleyin ticaret anlamında yapılabilecek iş birliklerini ele aldık. Enerji söz konusu olduğunda istihdam yaratmak adına yapabileceğimiz şeyler de var. Yeni kaynaklar geliştirebiliriz. Burada sadece enerji bağımlılığı açısından kendimizi kurtarmak için değil, beraberinde iklim değişikliğiyle mücadele için de bunu yapmalıyız. Daha temiz teknolojilere yönelerek, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanarak yatırımlar yapmalıyız. Amerika Birleşik Devletleri, bu kapsamdaki yatırımları destekleyecektir. Sizin, doğu-batı koridoru olarak doğal gaz anlamında son derece önemli bir rolünüz var.
Bu ekonomik iş birliği sadece ortak güvenliği iyileştirmeye yarar ve NATO müttefiki olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye'nin böyle bir görevi var. Zaten demokrasi anlamında da paylaştığımız ortak değerler var. 21'inci yüzyılın güçlükleriyle başa çıkabilmek için tamamen birleşmiş, özgür ve barışçıl bir Avrupa'yı hedefliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini şiddetle desteklemektedir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Biz, burada sadece Avrupa Birliği üyesi sıfatıyla konuşmuyoruz, hem Türkiye'nin hem Avrupa'nın dostu olarak konuşuyoruz. Türkiye önemli bir müttefikimiz, beraberinde transatlantik ve Avrupa kurumlarında önemli bir ortağımız. Türkiye Avrupa'ya sadece Boğaz üzerindeki köprülerle bağlı değil, bunun çok ötesinde bir bağlılığı var; paylaşılmış bir kültür, tarih, ticaret var bu ülkeleri birbirlerine bağlayan. Avrupa etnik farklılığından, gelenek farklılığından, inanç farklılığından güç alıyor. Türkiye'nin üyeliği de, bahsettiğim bu konudaki güçlerin daha da artmasına sebep olacaktır.
Tabii ki Türkiye'nin de kendi sorumlulukları var ve sizler bu anlamda üyelik yolunda önemli ilerlemeler kaydettiniz ama Türkiye'nin çok zor siyasi reformları da gerçekleştirdiğini biliyorum. Bu reformlar Avrupa Birliği adına yapılmadı, Türkiye için gerektiği için de yapıldı. Son birkaç yıl içerisinde devlet güvenlik mahkemelerini kapattınız, yetkileri genişlettiniz, ceza yasası reformları yaptınız, basın özgürlüğü adına, örgütlenme özgürlüğü adına gelişmeler sağladınız, Kürtçe yayınlara başladınız. Aynı zamanda, bu sinyali, yeni devlet Kürt televizyonu adına yapılan gelişmeleri de dünya saygıyla izlemektedir. Yapılan bu yeni yasaların, bu ivmenin devam ettirilebilmesi için uygulamaya geçmesi lazımdır çünkü demokrasiler durağan olamazlar, ileriye hareket etmelidirler.
İnanç özgürlüğü sayesinde sivil toplum canlanarak devleti güçlendirir. İşte, bizim, bu nedenle Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gibi eylemlerin son derece güçlü sinyaller vereceğini düşünüyoruz. Ayrıca, hukukun üstünlüğüne olan taahhüt adaletin insanlara ulaştırılması anlamında atılabilecek en önemli bir adımdır ve azınlık hakları sayesinde halk her tür katkıdan her bireyiyle yararlanma fırsatı bulacaktır. Bunu, ben, geldiğim ülkenin Başkanı sıfatıyla söylüyorum. Benim gibi, benim ten rengime sahip birinin oy hakkına bile sahip olmadığı bir ülkeden bahsediyorum. Nerede kalmış ki Başkan olması! Ama bu kapasiteyi özellikle vurguluyorum ki değişim hepimizin yapabileceği bir şey. Önümüzdeki her zorluk, bizim açımızdan, eğer demokratik kökenlerimize sadık kalırsak daha kolay aşılabilir. Bu iş tabii ki kolay değil. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu amaçla Guantanamo Körfezi cezaevlerinin kapanmasını istedik, işkencenin kullanımının önüne geçtik. Hepimizin değişmemiz gerekiyor ve bazen değişmek hiç de kolay değil.
Başka bir konu, ki demokrasilerin önünde güçlük olarak karşımıza çıkıyor; geçmişimizle nasıl başa çıkacağız? Bunu bilmemiz gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri hâlen kendi bazı karanlık dönemlerini ele alma sorunuyla baş başa. Ben, bahsettiğim Washington Anıtı'nın karşısında bir Abraham Lincoln Anıtı olduğunu da söylemek istiyorum. Kendisi, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Washington'un Başkanlığı sonrasında yaşamaya devam eden kölelerini kurtaran kişidir. Ülkemizde kölelik geçmişi, ayrımcılık geçmişi var ve ayrıca Amerikan yerlilerinin nasıl müdahalelere maruz kaldığını da biliyoruz. Tarih her zaman trajik gerçeklerle dolu ama geçmiş eğer çözümlenemezse omzumuzda büyük bir ağırlık oluşturur. Her ülkenin bu anlamda geçmişiyle barışması ve daha iyi bir geleceğe yönlenmesi gerekmektedir.
Bu Mecliste konuşurken tabii ki 1915 yılında yaşanan kötü olayları da gündeme getirmek lazım. Bunlar benim çözeceğim değil, Ermenilerin ve Türklerin birlikte çözeceği sorunlardır ve Türk ve Ermeni halkları dürüst, açık ve yapıcı bir şekilde bu süreci ele almalıdırlar. Zaten, bu anlamda, Ermeni ve Türk liderlerinin attıkları cesur adımları gördük. Bu anlamda, açılan sınırlar Türk ve Ermeni halklarının tekrardan daha barışçıl ve refah içerisinde bir geleceğe adım atmalarını sağlayacaktır. Amerika Birleşik Devletleri bu anlamda ilişkilerin normalleşmesini iki ülke adına da desteklemektedir, bu amaca yönelik çalışmaların yapılması gerektiğini düşünmektedir.
Türkiye, bölgede normal ve barışçıl ilişkilere sahip olan, Güney Kafkas bölgesinde böyle ilişkiler sürdüren tek ülkedir ve bunun ileriye yönelmesinde sizler çok önemli role sahipsiniz. Beraberinde Karadağ bölgesinde süren çatışmanın gereğinden uzun sürmesi anlamında da yapılabilecek şeyler var.
Doğu Akdeniz'de de sorunlar var, buna yönelik çözüm arayışları da var. Kıbrıslı liderler yaptıkları taahhütlerle müzakerelere girme yönünde çabalarda bulundular. Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri her iki tarafa da süregiden bir barış anlamına ve birleşmiş, iki taraflı, iki toplumlu bir federasyon adına yapılacak çabaları destekleme hedefindedir. Tabii ki bu da Türkiye'nin yakın komşuluğundaki kritik bir bölgedir.
Önümüzdeki zorlukları konu olarak ele aldığımızda ortak hedeflere yönelik çalıştığımızı görüyoruz. Orta Doğu'da da İsrail'le komşuları arasında devam eden barışı hedefliyoruz. Bunu gayet net söylemek istiyorum: İki devlet hedefini, İsrail ve Filistin devleti hedefini desteklemektedir Amerika Birleşik Devletleri, yan yana ve barış içerisinde. Bu, Filistinlilerin de hedefidir, İsraillilerin de hedefidir ve dünya genelindeki diğer ulusların da hedefidir. Bu hedef herkesin üzerinde uyum sağladığı Annapolis'teki yol haritasında da ortaya çıkan bir hedeftir. Ben bunu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı sıfatıyla yakın bir şekilde izleyeceğim. Hem İsrailliler hem de Filistinliler ileri adımlar atmalı ve güveni sağlayacak adımlardan çekinmemelidirler, hem İsrailliler hem de Filistinliler, her ikisi de taahhütlerine uymalıdırlar, her iki taraf da uzun dönemdir süren sorunları çözmelidirler ve daha devam eden barışa yönelik çabalar göstermelidirler. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, Filistinlilere ve İsraillilere bu yolculukta yardımcı olabilir. İsrail'in güvenlik adına olan çabalarında Amerika Birleşik Devletleri olarak Filistin devleti için de yapılması gereken şeyler var, birlikte çalışarak biz karamsarlığı ve güvensizliği ortadan kaldırabiliriz ve ilerleme adına yapılabilecek her tür fırsatı kullanabiliriz. Türkiye, Suriye ve İsrail arasındaki görüşmelere de aracılık etmiştir. Bu uzattığımız eli ihtiyaç içerisindeki Filistinlilere de uzatmalı ve kurumlarını güçlendirmeleri adına onlara yardımcı olmalıyız.
Biz, terörün kullanımını dışlamalıyız ve İsrail'in güvenlik kaygılarının meşru olduğunu da takdir etmeliyiz. Bölgenin barışı tabii ki İran'ın bu süreçteki nükleer silah heveslerinden vazgeçmesiyle de sağlanabilir. Prag'da da dün söylediğim gibi, hiç kimse nükleer silahların yaygınlaşmasından yarar görmez, Türkiye de hiçbir şekilde görmez. Siz zor bir bölgede yaşıyorsunuz ve nükleer silahlar bu anlamda bölgenin güvenliği için yarar sağlamaz. Dünyanın bu bölgesi şiddetten yeterince payını aldı, kinden yeterince payını aldı. Daha fazla, daha güçlü tahrip araçlarına ihtiyacı yok. Ayrıca, İslam cumhuriyetinin, İran'ın liderlerine de gayet net bir şekilde söyledim ki müşterek menfaatlerimize ve müşterek saygıya dayanarak Amerika Birleşik Devletleri'nin bu süreçte oynayacağı bir rol vardır ve İran'ın da uluslar birliğinde bu anlamda yapmak zorunda olduğu sorumlulukları vardır. İran çok büyük bir medeniyettir ve biz onların ekonomik ve politik birleşme sürecine girmelerini, refaha ve güvenliğe yönlenmelerini istiyoruz ama İran seçimini yapacak tabii: Acaba, daha iyi bir gelecek mi oluşturmak istiyorlar halkları için yoksa silahlara mı yönelmek istiyorlar?
Hem Türkiye hem de Amerika Birleşik Devletleri birleşmiş Irak hedefine yönelik de çalışıyor ki burası teröristler için güvenli bir bölge olmayı sürdürmesin. Burada savaşa girme konusunda sizin tarafınızda da benim ülkem içerisinde de farklı görüşler mevcuttu ama artık bu savaşı sorumlu bir şekilde sonlandırma görevine sahibiz çünkü Irak'ın güvenliği, bölgenin güvenliği açısından da önemli. Daha önce de söylediğim gibi Amerika Birleşik Devletleri, gelecek Ağustos itibarıyla oradaki güçlerini çekecek, Irak Hükûmeti de güvenlik adına alması gereken sorumluluğu alacak. Bizler Irak'la birlikte çalışacağız. Türkiye ve Irak'ın komşularıyla birlikte, yeni bir diyalogla, uzlaşmacı bir tutumla, ortak güvenliğimize doğru çalışacağız. Hiç hata yapmayalım. Irak, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ortak bir terörizm tehdidiyle karşı karşıya kalmaları söz konusu. El Kaide bunlardan bir tanesi. Irak'ı bölüp ülkeyi tahrip etmeye çalıştı. Bu kapsamda PKK da var. Hiçbir ülkeye karşı yapılan teröre bir mazeret bulmak mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve bir NATO müttefiki sıfatıyla, ne PKK'yı ne de hiçbir terörist örgütü desteklemiyorum. Burada iş birliğine yönelik bağların kurulması, Irak Hükûmeti, Irak'ın Kürt liderleri ve Türkiye arasında sağlanması son derece önemli. Ayrıca, eğitim fırsatları verilmeli, beraberinde Türk halkının demokrasi adına çabaları da desteklenmeli.
Son olarak da bizler, tabii ki El Kaide'yi, Pakistan'da ya da Afganistan'da var olma adına, orayı güvenli bir bölge olarak görmesi adına bir kabulde bulunamayız. Bizlerin hedeflerimiz El Kaide'yi yenmek adına olmalıdır. İşte bu nedenle de Afganistan'a yaptığımız yardımları güvenlik anlamında artırıyoruz ve uzlaşmayı sağlamaya çalışıyoruz ve Afgan halkına ve Pakistan halkına yaptığımız yardımları artırıyoruz. Sadece güvenlik anlamında değil, daha iyi bir yaşam kalitesi adına bir fırsat yaratıldığını da düşünüyoruz.
Türkiye, bu anlamda güçlü bir ortağımız. Uluslararası destek gücünde bölgeye giden ilk güçlerden biri ve bu görevde gayet büyük sorumluluk aldınız, fedakârlıkta bulundunuz. Artık, hedeflerimize birlikte ulaşmalıyız. Bize bu anlamda eğitim ve destek için verdiğiniz yardımı çok takdir ediyorum ve bölgeye yayılan fırsatlar yarattınız. Birlikte, daha önceden yaptığımız gibi, bu zorlukları da yenebileceğimizi düşünüyorum.
Tabii ki son yıllar içerisinde zorluklar yaşandığını biliyorum, birbirimizi bir araya getiren güvenin zorlandığını biliyorum ve bu zorluğun tabii ki pek çok alanda yaşandığını da biliyorum. Özellikle Müslüman inancın gündemde olduğu ülkelerde yaşandığını biliyorum. Şöyle söylemek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri, hiçbir zaman İslam'la savaşta değildir, olmamıştır, olmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Esasen, Müslüman dünyasıyla olan ortaklığımız kritik öneme sahiptir. Sadece, bu, bu kapsamdaki ideolojileri dışlamak adına değil, fırsatları güçlendirmek adına da yapılmalıdır. Aynı zamanda şu konuda da net olmak istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri'nin Müslüman toplumlarla olan ilişkisi, Müslüman dünyayla olan ilişkisi, sadece terörizm karşıtlığıyla sınırlanamaz. Biz daha kapsamlı dâhil olmayı istiyoruz bu sürece, müşterek menfaatlerimiz kapsamında. Dikkatli dinlemeliyiz, anlaşmazlıkların ötesine geçmeliyiz, ortak zeminler yaratmalıyız. Aynı fikirde olmadığımız zamanlarda bile saygı göstermeliyiz ve bu konuya, İslam inancına olan saygımızı göstermeliyiz. Yüzyıllar boyunca İslam dünyası dünyanın şekillenmesine katkıda bulundu. Bu çabalar benim ülkemde de yansımasını gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri, Müslüman Amerikalılar tarafından zenginleşti ve pek çok Amerikan ailesinde de Müslüman üyeler var. Bunu çok iyi biliyorum çünkü ben de bunlardan biriyim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Yaptığımız eylemlerle daha iyi geleceğe yönelik taahhütlerimizi göstermeyi hedefliyoruz. Ben daha fazla çocuğun eğitim alması için yardımcı olmak istiyorum başarılı olmaları adına. Sağlık hizmetlerini, insanların mağdur olduğu bölgelere eriştirmeliyiz. Aynı zamanda ticaret ve yatırımları da artırarak herkese refah sağlanmasına yardımcı olmalıyız. Birkaç ay önce bu hedeflere yönelik spesifik programlardan bahsettim. Özellikle Müslüman dünyasında ortak hedeflere yönelik ve ortak rüyalarımıza yönelik neler yapılabileceğini ele aldım.
Evet, biz Amerika Birleşik Devletleri olarak dostluk elini uzattık, herkese uzattık. Eski bir Türk atasözü var: "Siz yangına körükle gidemezsiniz." Amerika Birleşik Devletleri de bunu gayet iyi biliyor, Türkiye de bunu gayet iyi biliyor. Tabii ki bazılarına güçle karşılık verilmesi lazım. Ama güç tek başına sorunları çözemez ve hiçbir anlamda güç, ekstremizme alternatif teşkil etmez. Gelecek, güç kullananların değil, tahrip edenlerin değil, yaratanların elinde olmalıdır. Biz de bu geleceğe yönelik olarak çalışmalıyız ve bu geleceğe yönelik birlikte çalışmalıyız.
Biliyorum ki Türkiye'nin geleceği konusunda tartışmayı sevenler var. Siz, medeniyetlerin ortasında, tarihin dalgalarından etkilenen bir ülkesiniz. Medeniyetlerin buluştuğu, pek çok farklı kültürün bir araya geldiği bir yerleşimdesiniz. Ülkeyi bir yöne ya da diğer yöne çekmek isteyenler olabilir, ama ben inanıyorum ki bu kişiler şunu anlamıyorlar: Türkiye'nin büyüklüğü her şeyin ortasında olmasından kaynaklanıyor. Burada Doğu ve Batı'nın bölünmesinden bahsetmiyoruz, burası Doğu'yla Batı'nın birleştiği bir yer. Ülkenizin, kültürünüzün güzelliği de buradan geliyor zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kültürünüzün güzelliği, tarihinizin zenginliği ve demokrasinizin gücü, beraberinde geleceğe yönelik ümitleriniz Türkiye'yi Türkiye yapıyor.
Bugün burada sizlerle birlikte olmaktan son derece onur duyuyorum. Geleceğe de birlikte ulaşmalıyız. Ben burada bir kez daha Türkiye'nin güçlü ve devamlı arkadaşlığa ve dostluğa yönelik taahhüdünü dile getirmek istiyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (Ayakta alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Obama.
Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Barack Hussein Obama, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın refakatinde Genel Kuruldan ayrılmaktadırlar. (Ayakta alkışlar)
Değerli milletvekilleri, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 7 Nisan 2009 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. '' (x: For video )
-Gazete manşetleri
Obama’nın TBMM’deki konuşmasını Türkiye’deki tüm ulusal kanalların yanı sıra birçok uluslararası televizyon kanalı canlı yayınlamıştı. Zira dünyanın gözü bu ziyarette ve kulağı bu konuşmadaydı.
Türkiye’de ulusal yayın yapan gazetelerin 7 Nisan 2009 günkü baskılarının manşetinde ya da sürmanşetinde Obama’nın ziyareti ve konuşması yer alıyordu. Bu maşetlerden anlaşıldığı kadarıyla Obama’nın Türkiye’den verdiği mesajlar yerine ulaşmıştı. Gazete manşetleri şöyleydi:
AKŞAM: ‘’Yurda mesaj, dünyaya mesaj’’ manşetinin altında, ‘’ABD Başkanı, Anıtkabir’te ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ sözü verip, İslam dünyası ile yeni bir sayfa açtı. Türkiye’yi övdü ama soykırımı da ima etti: Geçmişinizle yüzleşin.’’
BİRGÜN: ‘’Obama’nın ucuz asker pazarlığı’’ manşetinin aldında, ‘’Obama, Anıtkabir defterine ‘Yurtta sulh, cihanda sulh yazsa da, Afganistan başta olmak üzere bölgeye daha fazla Türk askeri yerleştirilmesi için temasta bulundu.’’
CUMHURİYET: Manşet ‘’Laik demokrasi vurgusu.’’ ‘’Obama, Türkiye’deki dengeleri gözeterek her kesime mesaj verdi. Cümle aralarında övgüsünü, uyarısını, desteğini vurguladı. Beklentilerini sıraladığı Meclis’teki konuşmasına Atatürk’ün mirasını överek başladı.’’
DÜNYA: ‘’Ekonomide yapılacak çok şey var.’’
EVRENSEL: ‘’Nabza göre şerbet’’ manşetinin altında, ‘’ABO Başkanı Obama’nın günlerdir gündemden düşmeyen Türkiye ziyareti gerçekleşti. Obama, sözleriyle kamuoyunun gönlünü kazanmaya çalıştı.’’
GÜNEŞ: ‘’Obama’dan 4 istek’’ sürmanşetiyle ‘’1915 olaylarıyla yüzleşin, Ermenistan sınırını açın, Ruhban Okulunu açın, Irak’taki Kürt liderlerle görüşün.’’
HABERTÜRK: ‘’Kıvırmadı’’ manşetinin altında, ‘’ABD Başkanı Barack Obama, ilk yabancı ülke ziyaretinde geldiği Türkiye’de açık konuştu, laik demokrasi vurgusu yaptı. Dünyaya önemli mesajlar verdi.’’
HÜRRİYET: ‘’Artık hepimiz değişmeliyiz’’ manşetinin altında ‘’ABD Başkanı Barack Obama, ‘Türkiye ziyaretimi bir mesaj vermek için yapıp yapmadığımı soranlara cevabım açık, evet. Artık hepimizin değişmesi gerekiyor.’’ Obama’nın TBMM’ye seslenişi ‘’tarihi konuşma’’ olarak nitelendiriliyor ve ‘’Türkiye’ye model önerisi’’ başlığına yer veriliyordu.
MiLLiYET: Manşet ‘’Obama TBMM’de yeni dönemi anlattı: Türkiye ile yola çıkıyor’’ manşetinin altında ‘’Başkan olduktan sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmasının bir mesaj niteliği taşıdığını belirten Obama, ABD ile Türkiye’nin yeni dönemdeki ortaklık modelinin bütün dünyaya örnek olacağını söyledi.’’
POSTA: ‘’İlle de Türkiye’’ manşetinin altında, ‘’ABD Başkanı Obama, ‘Doğu ile Batı’nın birleştiği yer’ dediği Türkiye’den İslam alemine ve dünyaya çok net mesajlar Verdi: ‘Ben de Müslüman bir ailedenim. Amerika, Müslümanlarla savaşta olmayacak. Laik Türkiye’nin sadece Amerika için değil, dünya için önemli olduğunu vurgulamak için buradayım’’
SABAH: ‘’Obama’nın Ankara manifestosu’’ manşetinin altında ‘’ABD Başkanı, CNN, El Cezire gibi çok tv’den calı yayınlanan konuşmasında dünya ve Türkiye’ye çok önemli mesajlar verdi’’
STAR: ‘’İslamla asla savaşmam’’ manşetinin altında ‘’Yeni bir Türk-ABD ortaklığı ifadesine yer veriliyor ve ‘’Obama, Türkiye ve ABD’nin yeni bir ortaklık modelinden söz etti’’ deniliyordu. (Gazetenin o tarihteki başyazarı Mehmet Altan’ın köşe yazısı ise ‘’İsrail yerine Türkiye mi?’’ başlığını taşıyordu.)
TÜRKİYE: ‘’Müslümanların düşmanı değiliz’’ sürmanşetinin altında, ‘’Obama, dünyanın merakla beklediği mesajı Ankara’da Verdi: İslamiyetle savaşmayız.’’ Bir diğer başlık, ‘’Obama’dan yeni açılım: Türkiye’ye model ortaklık teklifi’’ şeklindedydi.
VATAN: Gazetenin sürmanşeti ‘’Obama gönülleri fethetti’’, manşet ise ‘’Mecliste Türkiye’ye çağrı yaptı: Siz de değişin’’ şeklindeydi.
YENİ ŞAFAK: ‘’Obama, Bush’un hatalarını tamire çalıştı’’ üst başlığıyla manşette ‘’Ailemde Müslümanlar var’’ ifade yer aldı. Alt başlık ise ‘’Meclis’teki konuşmasında İslam dünyasına önemli mesajlar veren Obama, ABD’nin İslam’la savaşmayacağını, kendi ailesinde de Müslümanlar olduğunu söyledi’’ şeklindeydi.
ZAMAN: ‘’Tarihi ve sıcak masajlar’’ manşetinin altında bu mesajlar şöyle özetleniyordu: ‘’ABD hiçbir zaman İslam’la savaşta değildir, olmayacaktır da. AB üyeliğinizi şiddetle istiyoruz. Türkiye ile model ortaklık kuracağız. Ziyaretim mesajdır. Hiçbir terör örgütünü desteklemiyoruz. PKK ve El Kaide ortak düşmandır. Birçok Amerikan ailesinde Müslüman üyeler var, ben de onlardan biriyim.’’
-Türkiye-ABD ilişkileri
Basında yer alan haberlerden iki ülke ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayacağı sinyallerinin verildiği anlaşılıyordu. İki ülke yöneticilerinin açıklamaları da bu yöndeydi ve Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir aşamaya gelindiği, iki müttefik ülke olmanın da ötesinde bir ilişki düzeyi kurulacağı izlenimi veriliyordu.
İki ülke ilişkileri aranan geçen süreçte hiçbir zaman istenen düzeyde olamadı. Her iki taraf da bu konuda farklı görüşler ortaya koydu, kendi tezlerinin haklılığında ısrar etti. İki ülke liderleri değişik platformlarda bir araya geldiler, değişik konularda farklı görüşler ortaya koydular. Ancak bu görüşmeler öncesinde ve sonrasında basında yer alan yorumlarda hep bir ''gerginlik'' yorumları yapıldı.
-''Bir adım ileri, üç adım geri''
Center for American Progress (CAP) Türkiye uzmanlarından Michael Werz ve Max Hoffman tarafından hazırlanan dosyada, Obama'nın Türkiye ziyareti ve TBMM'deki konuşması sonrası süreçte iki ülke ilişkileri inceleniyordu. 12 Mart 2015 tarihinde americanprogress.org 'de yer alan yazının başlığı ''ABD-Türkiye ortaklığı: Bir adım ileri, üç adım geri'' başlığını taşıyordu.
Yazıda, Obama'nın bölge politikasında Türkiye'ye ''yatırım yaptığı'', ancak ''bunun karşılık görmediği'' öne sürülüyordu. Türkiye hükümetinin yaklaşımlarının eleştirildiği yazıda, iki ülke ilişkilerindeki ''dönüşüm noktaları''na değiniliyor ve bunlar ''Gezi protestosu, Musul ve Kobani'' olarak sıralanıyordu. Yazıda, Türkiye'nin ''uygulanan politikalar yüzünden, yanlızlaştığı, bölge politikalarının şekillendirilmesinde daha etkisiz hale geldiği'' görüşü yer alıyordu.
--|--