-Erozyon Türkiye'yi çöl yapacak
-Erozyonu durduramazsak Türkiye çöl olacak
-TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
-“Ülkemiz topraklarının 571 bin kilometrekaresinde
çok şiddetli, şiddetli ve orta derecede erozyon
görülüyor”
-“Yılda 1,4 milyar ton toprağımız su ve rüzgâr
etkisiyle taşınıyor. Sadece tarım arazilerimizdeki toprak
kaybı yıllık 500 milyon ton”
-“Erozyon nedeniyle toprakta tutabileceğimiz, Atatürk
Barajı’ndaki suya yakın 50 milyar metreküp yağış deniz
ve göllere akıyor”
-“Türkiye' de akarsularla birlikte birim alandan taşınan
toprak, ABD'nin 7, Avrupa'nın 17 ve Afrika'nın 22 katı
daha fazla düzeydedir”
-“Erozyonla her yıl kaybedilen toprakta 600 bin ton
buğday ya da 1,4 milyon ton mısır yetiştirilebilir”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar, Türkiye topraklarının 571 bin kilometrekaresinde (Fransa’nın
yüzölçümü 547 bin kilometrekare) çok şiddetli, şiddetli ve orta derecede
erozyon görüldüğünü bildirerek, “Yılda 1,4 milyar ton toprağımız su ve rüzgâr
etkisiyle taşınıyor. Sadece tarım arazilerimizdeki toprak kaybı yıllık 500
milyon ton” dedi.
Bayraktar, Erozyonla Mücadele Haftası nedeniyle
yaptığı açıklamada, mineral bakımından oldukça zengin, tarıma elverişli olan
alüvyal toprakların oluşumunda etken olduğu için doğal erozyonun gerekli olduğunu,
fakat insanoğlunun çeşitli sebeplerle çevresine müdahale ederek hızlı erozyona
yol açtığını belirtti.
Hızlı erozyonun çok uzun sürede oluşan, üretimi
mümkün olmayan, değerli ve yaşam için gerekli toprakları yok eden, çağın en
büyük sorunu haline geldiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:
“Üretimini yapamadığımız, kıt bir kaynak olan toprağın; sadece 1 santimetrelik
tabakasının oluşabilmesi için 100 ila 1000 yıl geçmesi gerekiyorken, bozulması
ve tahrip edilmesi çok kısa bir zaman içinde olabilmektedir.
Çeşitli raporlara göre
her sene dünya genelinde; 24 milyar ton toprak kaybı yaşanmaktadır. Bu kadar
toprakla ABD’deki bütün ekili alanların yüzeyi kaplanabilir. Özellikle kurak,
yarı kurak ve az yağış alan bölgelerde toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma,
hatalı sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve ekolojik dengenin bozulmasıyla
meydana gelen iklim değişiklikleri çölleşmeye neden olmaktadır. Dünya üzerinde
çölleşme; toplam kara alanlarının yüzde 30’una zarar vermektedir. Erozyon ve
çölleşme birbirini tetikleyen unsurlar olması sebebiyle; erozyonun meydana
geldiği topraklarda çölleşme diğer adıyla toprak bozunumu da artmaktadır.”
Türkiye topraklarında da şiddetli erozyon yaşandığı
bilgisini veren Bayraktar, topografya koşulları itibarıyla Türkiye
topraklarının erozyona uğrama tehlikesinin üst seviyelerde olduğunu ifade etti.
Toplam arazi varlığının yüzde 55’inin 1000 metreden yüksek alanlarda, yüzde 10’luk
kesiminin ise 2000 metreden yüksek alanlarda bulunduğunu belirten
Bayraktar, “Ülkemizin alçak
alanlarındaki arazilerde yüzeysel erozyon, rakımı yüksek alanlarda ise oluk ve
oyuntu erozyonu mevcuttur. Diğer yandan iklimsel olarak; kurak ve yarı kurak
rejime sahip olması, arazi kullanımında yapılan hatalar, bitki örtüsünde
meydana gelen değişiklikler erozyonun başlıca nedenleri arasındadır” dedi.
-Fransa’dan
daha büyük alan erozyon tehdidi altında-
Bayraktar, yapılan araştırmalara göre; Türkiye’deki
erozyon rakamları üzerinde önemle düşünülmesi, bir an önce gerekli
müdahalelerin yapılması ve çalışmaların
sürdürülmesinin zorunluluğunu vurgulayarak şöyle devam etti:
“Yapılan çalışmalarda ülkemiz topraklarının yüzde 53’ü
şiddetli ve çok şiddetli derecede, yüzde 20’si orta derecede ve yüzde 14’ü ise hafif derecede erozyondan etkilenmekte, yılda 1,4
milyar ton toprağımız su ve rüzgâr etkisiyle taşınıyor. Ayrıca toprakta
tutulabilecek yıllık yaklaşık 50 milyar metreküp yağış tutulmamakta ve deniz ve
göllere akmaktadır. Bu rakam dünyanın en büyük barajlarından biri olan Atatürk
barajında tutulan suya yaklaşmaktadır. Ülkemiz topraklarının 571 bin kilometresinde, ki Fransa’nın yüzölçümü 547 bin kilometrekaredir, çok şiddetli,
şiddetli ve orta derecede erozyon görülmektedir. Erozyon dâhil hiçbir
sorunu bulunmayan arazi miktarı yaklaşık 50 bin kilometrekaredir ve bu alan
topraklarımızın sadece yüzde 6,5’ini oluşturmaktadır. İşlenen tarım alanlarının
yüzde 59’u (164 bin kilometrekare), çayır-mera alanlarının yüzde 64’ü (128 bin
kilometrekare), orman-maki alanlarının ise yüzde 54’ü (126 bin kilometrekare)
çeşitli derecelerde erozyona maruz kalmaktadır. Türkiye' de akarsularla birlikte birim alandan taşınan
toprak, ABD'nin
7, Avrupa'nın 17
ve Afrika'nın 22 katı daha fazla düzeydedir.
Türkiye’de meydana gelen erozyonun yüzde 99’u su kaynaklı, kalan yüzde 1’lik
oran ise rüzgâr etkisiyle olmaktadır. Sadece tarım arazilerimizdeki toprak
kaybı yıllık 500 milyon ton civarındadır.
Her yıl 500 milyon ton toprağın su ve rüzgâr erozyonu sebebiyle deniz, göl ve
barajlara taşınması; işlemeli tarım yapılabilecek 20-25 santimetre kalınlığında
ve 200 bin hektar alanın yok olması demektir. Erozyonla her yıl kaybedilen toprakta 600 bin ton buğday ya
da 1,4 milyon ton mısır yetiştirilebilir. Kaybedilen bu toprak miktarını
diğer bir şekilde ifade etmek gerekirse; toplam ekili ve dikili alanlarımızın yaklaşık olarak yüzde 1’i, aynı zamanda ekilen
alanlarımızın (tahıllar ve diğer bitkisel ürünler) yüzde 1,2’si, dikili
alanlarımızın (uzun ömürlü bitkiler) yüzde 6,5’ine eşittir.”
Bayraktar, erozyon sonucu taşınan
verimli toprakların, tarım arazileri, çayır mera alanlarının azalması gibi
nedenlerden bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretiminde kayıplar ve/veya verim
azalmalarına, diğer taraftan baraj göllerini doldurarak, ekonomik ömürlerinin
kısalmasına neden olduğunu belirtti.
Erozyonun, bitki örtüsünü olumsuz
yönde etkileyerek, toprak kayması, çığ ve sel taşkınları gibi afetlerin
çoğalmasına yol açtığını bildiren Bayraktar, “Erozyonun sürekli olduğu
alanlarda gerekli önlemler bir an önce alınmadığı takdirde; verimli üst
tabakanın ortadan kalkması sebebiyle özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde
çöl görünümde, organik maddesi neredeyse hiç kalmamış, biyoçeşitliliği tamamen
ortadan kalkmış, bitki yetiştirilmesi mümkün olmayacak alanlar oluşacaktır”
dedi.
-Erozyon sosyoekonomik çevreye de zarar
veriyor-
Erozyonun fiziki ve biyolojik
çevreye etkileri yanında bir de sosyoekonomik çevreye vermiş olduğu zararların bulunduğuna
dikkat çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Tarım alanlarının azalması,
çayır-mera alanlarının giderek daralması ve nüfusun sürekli artması, tarımla
uğraşan insanların geçim sıkıntıları çekmesi nedeniyle göç meydana gelmektedir. Ayrıca toprak verimlerinin düşmesiyle, birim alandan
alınacak ürün azalmakta ve çiftçiyi daha fazla gübre kullanmak zorunda
bırakmaktadır. Fazla gübreleme ve sulama hem ürün maliyetlerinin yükselmesine,
hem de toprakların erken bozunmalarına neden olmaktadır. Diğer yandan çayır
mera alanlarının azalması hayvansal üretimi zora sokmakta, yemlerin pahalı
olması nedeniyle üretim maliyetini artırmakta, ülkemizin et ihtiyacı ithalatla
karşılanmaktadır. Büyük oranda istihdam sağlayan tarımın gerilemesi, istihdamı
azaltmakta, büyük kentlere göç artmaktadır. Bu durum işsizlik, geçim sıkıntısı
gibi sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlara yol açmaktadır.”
-Neler yapılmalı-
Şemsi Bayraktar, yanlış ve
amaç dışı arazi kullanımının önüne geçmenin, arazi toplulaştırmasına gereken
önemi vermenin ve uygulamanın, fazla sulama ve gübreleme gibi yanlış tarımsal
uygulamaları önlenmenin, çayır-mera alanlarında erken ve uzun otlatmalardan
kaçınmanın, tarımsal olarak erozyonla mücadelede ilk sıralarda yer aldığı
bilgisini verdi. TZOB Genel Başkanı, meyilli arazilerde eğimin dikine sürüm
yapmak, nadasa bırakılan alanların uygun ürünlerle ekim nöbetine sokulması,
toprak işlemede doğru zaman ve oranda yapılması gibi kültürel önlemler de
alınabileceğini hatırlattı.
Yamaç alanlarda, sekileme,
teraslama, örme çitler gibi yapılarla erozyonun önüne geçilebileceğini belirten
Bayraktar, şunlar kaydetti:
“Tahrip edilmiş ormanlık ve çalılıkların bir an
önce yeniden ağaçlandırılması ve bitki örtüsüne kavuşturulması, meraların
ıslahı için gerekli çalışmaların yapılması gereklidir.
Ülkemizdeki her birey; toprak erozyonunun ciddi
derecede ilerlediğini kabul etmeli, erozyonun ne kadar önemli bir çevre sorunu
olduğunu ve önlemlerin alınmadığında ne gibi
sonuçlar doğuracağının bilincinde olmalıdır. Erozyonun sadece kırsal kesimde
yaşayan insanların sorunu olmadığını, toplum ve geleceğini için hassas bir
denge oluşturduğu bilinmelidir. İnsanın gelecek kuşaklara bırakacağı en büyük
miras; yaşanabilir bir çevredir. Erozyon ve çölleşmeyi mücadele ile ilgili
yapılan çalışmalara bireysel ya da sivil toplum kuruluşları çatısı altında
destek vermelidir. Unutulmalıdır ki; insan çevresini değiştirmeye kendinden
başlamalıdır.”
-Ziraat Odaları hatıra
ormanları kurulacak-
Erozyonu engelleyen en
önemli unsurun ağaçlandırma olduğunu vurgulayan Bayraktar, ağaçlandırmaya çok
önem verdikleri, bu çerçevede, 14 Mayıs
Dünya Çiftçiler Günü’nde Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile “Ağaçlandırma Seferberliği Kapsamında
Yapılacak Ortak Çalışmalara İlişkin” protokol imzaladıklarını hatırlattı.
Ağaçlandırma
seferberliği kapsamında 81 ilin tamamında Ziraat Odaları marifetiyle ‘Ziraat
Odaları Hatıra Ormanları’ kuracaklarını bildiren Bayraktar, şu bilgiyi verdi:
“5 milyon çiftçimizin
ağaç dikmesini sağlayacağız. Tarım arazilerinde yol kenarı ağaçlandırmaları,
zararlılarla biyolojik mücadele, rüzgar perdeleri oluşturma, erozyonu önleme
ile ağaç ve orman sevgisi konusunda çiftçilerin bilinçlendirmesi amacıyla
eğitim programları düzenleyeceğiz. Her bir hatıra ormanına asgari dikilecek 2
bin adet fidanın bedelini ziraat odalarımız ödeyecek. Bakanlık da, isteyen
çiftçiye, Ziraat Odaları aracılığıyla ücretsiz fidan verecek.”